Cemre Demirel’e (Michael Sikkofield) İngilizce Nasıl Öğrenilir? sorusunu yönelttik.
Cemre Demirel’in bakış açısıyla İngilizce Öğrenmek
“İngilizce nasıl öğrenilir?” sorusunun iki baba cevabı var, size yemin ederim çok da heyecan aramaya gerek yok:
- İngilizce konuşulan bir ülkede bir süre yaşamak (Ha biz bunu hiç akıl edememiştik götümün kenarı diyorsanız sizi ikinci seçeneğe alalım)
- Okumak (Ha biz bunu da hiç akıl edememiştik derseniz bu sefer hop derim, bir dakika. Okumayı elbette akıl ediyorsunuz ama faydasını küçümsediğiniz için yapmıyorsunuz, geleceğim buna dur).
Bu iki maddeyi açmadan önce kısaca şuna gelelim: Peki eğitim CD’leri, dil kursları, şekilli şukullu birtakım teknikler faydalı değil midir?
Elbette faydalıdır ama şu ikisinden birini yapanın böyle arayışlara ihtiyacı olacağını söyleyemeyeceğim. Dil öğrenme konusunda ipler tamamen sizin elinizde, her şey sizin çalışmanıza ve Tanrı vergisi dil öğrenme yatkınlığınıza bağlı.
Bu konudaki yeteneğiniz ne olursa olsun, günün sonunda dili öğrenecek olan sizsiniz. Dışarıdan yapılacak ekstra bir hokus pokus ile asla dil öğrenemeyeceksiniz. Her hâlükârda kıçınızı kırıp okumanız ve çaba göstermeniz gerekecek. O sebeple saydığım iki yol dışındaki her şey ekstraya girecektir. Başına hoca diye Kraliçe Elizabeth’i de koysalar iş senin çabanda.
Birinci maddeden başlayalım: İngilizce konuşulan bir ülkede bir süre yaşamak
Şu an biz Türklerin büyük çoğunluğu için hayal olsa da, diyelim ki dil öğrenmek için yurtdışına gittiniz, bir süre orada kalacaksınız. Bu durumda iki büyük günahtan uzak duracaksınız, onlar dışında her şey serbest. Birincisi, asla odanıza kapanmayacaksınız, saçmalamayın.
İkincisi, asla amele gibi Türk arkadaşlarınızla ehele helele diye dolaşmayacaksınız. Satacaksınız. Türkiye’yi yurtdışına taşımayacaksınız. Bak bu iki hatayı yurtdışına çıkanlar sık sık yapıyor, oğlum neden İngiltere uçağına turşu bidonuyla binen Cenk Tosun gibi kaderini de Londra’ya taşıyorsun? Açılsana la. Hadi Cenk reyiz yine haklı, Britanya’da ev yapımı mis gibi turşuyu nereden bulacaksın anasını satayım ama İngiltere’de kaynaşacak, konuşacak insan mı kalmadı da hâlâ Kavimler Göçü mantığı ile hareket ediyorsun oğlum? Yurtdışına çıktıysan, Türkleri satacaksın. Kimliğini satma ama hacı, o kadar değil, sadece arkadaşlarını sat. Orhan Pamuk demeçleri ver demedik sana da. Bokunu çıkarma.
İkincisi ve en temizi: Okumak
Kendi seviyende ya da seviyenden biraz yüksek bir kitap bulacaksın, atlaya zıplaya değil, her cümleyi anlamaya çalışarak okuyacaksın. Hikâye kitabı olabilir, roman olabilir, normal bir kitap alıp okuyacaksın. Eğer akademik kariyer amacınız yoksa akademik makale ve kitapları dil öğrenmek için tavsiye etmiyorum, bunlar genellikle dar bir alana ait çalışmalar oldukları için geniş kelime havuzuna sahip değiller, bu noktada amacımıza pek uygun değiller.
Okuma esnasında her anlamadığın kelimeye bakıp not alacaksın, asla üşenmeyecek ve o kelimenin anlamını öğreneceksin, bu çok önemli. Eskisi gibi kırmızı kaplı Redhouse sözlükten el yordamıyla haşır huşur kelime bakmaya lüzum yok artık, Google Translate denen nimet var, zınk diye söylüyor sana kelimeyi. Hatta Qtranslate gibi uygulamalarla bir kelimenin üzerine tıklayarak anlamını görmeniz de mümkün, kesinlikle tavsiye ediyorum.
Yaşınız ilerledikçe dil öğrenmek zorlaşıyor, bu şehir efsanesi değil, acı bir gerçek. Özellikle 25 ve civarından sonra beyin bildiğin nerf yiyor hacı. Bazı kelimelerin anlamına defalarca bakman gerekebiliyor, unutuyorsun çünkü. Ama bu çok normal, asla moralini bozmasın. 70 yaşında dil öğreniyor insanlar, evet belki 13 yaşında çok daha verimli öğrenirdin ama yine de öğreniliyor, hiç de geç değil yani. Onu bir aklından çıkar.
Ayrıca aynı kitapta anlamını bilmediğin bir kelime bir kez karşına çıkarsa bu kelime muhtemelen yine karşına çıkacaktır, hatta sık sık çıkacaktır, yazarlar bir kelimeye takıksa onu hep kullanırlar. Sürekli bilmediğin ve hatırlayamadığın o kelimeye rastgelmek can sıkıcı olsa da aslında onu öğrenmeni kolaylaştıracak. Kitap okumanın avantajlarından biri de bu, kafaya kaka kaka öğretmesi.
Daha yüksek idealleriniz varsa sizi frenlemiş olmayayım, siz çok çalışmaya devam edin ama hiçbir çaba göstermeyenleriniz günde 1 saat okumayı görev edinerek işe başlasınlar. Günde 1 saat İngilizce kitap okuyarak öyle böyle yol katetmiyorsunuz, tahmininizin çok çok ötesinde ilerletiyor İngilizcenizi. Bak bunu yap, 1 ay sonunda eskiden yazmış olduğun İngilizce bir yazına, ödevine bak, kendinden utanacaksın. “Oha hiç bilmiyormuşum, sıfatıma sıçayım kurduğum cümleye bak” diyeceksin. 1 ay günde 1 saat çalışma ile kendine bu artistliği yapabilirsin.
Yani dil öğrenmenin bir esprisi yok. Oturup okuyacaksın, bu kadar. Etrafta dil öğrenmek için dört dönen insanların çoğu en temel olan bu şeyi yapmıyorlar. O kadar sağa sola koşturacağına oturup oku hacı, böyle öğreniliyor bu. Sihirli formül yok, dan dan dan okuyacaksın. İlle de “ya şöyle bir püf noktası yok mu ama hacı ya” diyorsanız bilgisayar oyunlarını Türkçe oynamayın, İngilizce oynayın, bak bunun yararı yok değil. Ama dil öğrenmek istiyorsan bu sana çip ile yüklenmeyecek, en azından henüz, oturup okuyacaksın. Olmuyor diyorsan ya yeterince denememişsindir ya da hiç yapmamışsındır.